Gültan Kışanak: Bu davayla beni korkutmaya çalışanlar bilsin ki Esat Oktay beni korkutamaz
Yaşanan protesto eylemleri nedeniyle aralarında Halkların Demokratik Partisi (HDP) eski Eş Genel Başkanları ve Merkez Yürütme Kurulu (MYK) üyelerinin de bulunduğu 18’i gözaltına alınan 108 kişi hakkında soruşturma açıldı. 6-8 Ekim 2014’te IŞİD’in Kobanê’ye yönelik baskınlarına karşı. Kobanê Davası, eski Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi (DBB) Eşbaşkanı Gültan Kışanak’ın savunmasıyla Sincan Cezaevi Kampüsü salonunda devam ediyor.
Sincan Cezaevi’ndeki tutuklular Sebahat Tuncel, Nazmi Gür ve Bülent Parmaksız duruşma salonunda hazır bulunurken, bazı siyasiler ise Ses Görüntü ve Bilgi Sistemi (SEGBİS) aracılığıyla birbirine bağlandı. Edirne Cezaevinde bulunan HDP eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş duruşmaya Ses Manzarası ve Bilgi Sistemi (SEGBİS) aracılığıyla bağlanırken, Kandıra Cezaevi’nde bulunan Gültan Kışanak da duruşmaya SEGBiS aracılığıyla bağlandı. Duruşmayı Özgürlük İçin Hukukçular Derneği’ne (ÖHD) bağlı avukatlar ve çok sayıda kişi izledi.
Duruşma Kışanak’ın savunmasıyla başladı.
‘Milletin iradesine karşı darbe yapanların yanında olacak mısınız?’
İkinci gün açıklamalarına devam eden Gültan Kışanak, DEM Partisi’nin ön seçimle demokrasinin önemli bir gereğini yerine getirdiğini ve bunu takdir ettiklerini söyledi. Yerel seçimlerin kumpas vakalarının açığa çıkacağı ve halkın üzerine düşen görevi yerine getireceği bir seçim olacağını kaydeden Kışanak, “Milletimiz bu siyasi darbeyi kabul etmedi ve bundan sonraki tüm seçimlerde iradesini ortaya koydu. Yıllardır yargı denilen sisteme karşı siyasi rakiplerimizle mücadele ediyoruz. Biz onların yalanlarını açığa çıkarıyoruz, milletimiz de bunu bildiği için seçimlerde siyasi iradesini ortaya koyuyor. Siz de bu karara imza atacaksınız ve tarih sizi bu imzalardan dolayı yargılayacak. Milletin iradesine karşı darbe yapanların mı, yoksa ‘darbe yapamazsınız’ diyenlerin mi yanında olacaksınız? “‘Bizi alet etmeyin’ diyecek misiniz, sandıkta halkın iradesini hiçe sayanların yanında mı olacaksınız?” diye sordu.
‘BELEDİYEYİ Ele Geçirmek İçin Komplo Kuruldu’
“Bu dava siyasi bir davadır, bana ve diğer arkadaşlarımıza yöneltilen iddiaların tamamı siyasi faaliyettir, basın açıklamasıdır, miting konuşmasıdır ve açıklamadır” diyen Kışanak, şöyle devam etti:
“Bunun dışında tek bir tez bile yok. Bizim kendi siyasi niyetlerimiz ve siyasi faaliyetlerimiz dışında suçlama konusu yok. Bu dava bir komplo davasıdır, 2016’da tutuklanmama ve eşyalarıma el konulmasına yol açan soruşturmanın tamamı bir komplo davasıdır. DBB komplodur.Belediyeyi ele geçirmek için komplo düzenlendi.Benim bu suça yönelik ilk komplodur.Numan adında bir adam Ankara’ya gelerek çöplükte bulduğu belgeleri savcılığa verdi.İddianame Tutuklanmamdan 11 gün sonra çıkarıldım. Numan tutuklanıncaya kadar tüm süreçleri takip etti, beni uçağa bindirip Kocaeli’ye gönderdi. Özel bir kumpas vardı, Bu hükümet DBB’ye el koymak istedi. Hangi savcı daha sonra iddianame hazırlıyor? 11 gün O iddianamedeki tezler tek bir belge bile yok, darbecilerin uydurduğu yalanlara dayanan polis raporlarıdır.
‘PARLAMENTO’DA KÜRT SORUNUNUN ÇÖZÜLMEMESİ İÇİN KOMPLO YAPIYORLAR’
Burada ikinci planı siz yaptınız. Beni Kobani komplo davasına dahil etmek için burada tutun. Ahmet Altun teşhisçilerin altına imza attı ve beni de bu komploya kattı. Kobani Komplosu Davası’nda benimle ilgili iddianamenin her parçası polis soruşturma raporudur. İftiracıların açıklamaları nedeniyle tutuklandım. Beni 3 yıl alıkoyduktan sonra, utanmadan, ben tutuklanmadan önce iftiracıların ifadelerinin alındığını söylediniz. Daha ben milletvekili seçilmeden önce 2007’de komplocular devreye girdi, uydurma bir soruşturma belgesi hazırlandı ve o belgeyle hiçbir ilgimiz olmamasına rağmen DTP’li milletvekilleri teknik gözetim altına alındı ve işte o zaman komployu başlattılar. Dava dosyasında hepimizi ilgilendiren fiziki, teknik ve çevresel izleme kararı var. Dertleri Kürt demokratik siyasetini engellemekti, gerisi kılıftı. Kürt sorununu Meclis aracılığıyla barış yoluyla çözmek için bize kumpas kurdular. Siz demokratik siyasete komplo kurdunuz, derin mafyalarla iş yapanlara söylüyorum. Soruşturma savcısı çok net bir şekilde ‘Dava dosyası binden fazla klasörden oluşuyor, bazı belgeler eksik, araştırsınlar bulsun, ben bulamıyorum’ diyor. Eğer bulamazsan, nerede bulabilirim? Böyle bir savcılık ve yargılama mümkün mü? Bu komplo yargılamadır.
‘DARBELERİN MİRASINI KORUYORSUNUZ’
6-7 yıldır hepimiz sizden yargılandığımız bu sürecin arkasında FETÖ’cülerin olup olmadığını araştırmanızı istiyoruz, siz bunu da araştırmıyorsunuz. Bu da 2015 darbe girişiminin devam ettiğinin göstergesidir. O darbe girişiminin asıl amacı bu ülkede Kürt sorununu çatışma halinde bırakıp kendi eline geçirmekti. Darbe başarılı oldu ama kimse darbeyi başaramadık demesin. Siper dediğiniz süreçteki komutanların tamamı darbeci çıktı, bu komplo belgelerini toplayanlar da darbeci çıktı. Darbecilerin mirasına sahip çıkıyorsunuz. Bu siyasi iktidar, darbecilerin bu ülkede kurmak istedikleri siyasi komploların ayakta kalmasının sorumlusu haline gelmiştir. Kimse bizimle burada hukuki bir yargılama yapılıyormuş gibi konuşmasın, biz gerçeği biliyoruz. Bu gerçeği anlatmaya devam edeceğiz.
‘Anayasa Mahkemesi Kararlarının Uygulanmaması, ANAYASAL HUKUK DÜZENİNİ SONLANDIRMA GİRİŞİMİDİR’
Siyasi komplolar nedeniyle 7 yılı aşkın süredir cezaevlerinde tutuluyoruz, peki dışarıda ne oldu? Ekonomi çöktü, savaş ve çatışma var, komşularıyla alakası yok, anayasa çöktü. Yargıtay’ın şu anda Can Atalay konusunda Anayasa Mahkemesi ile yürüttüğü çekişme, ülkedeki anayasal hukuk sistemine son verme girişimidir. Anayasa Mahkemesi’nde hakkımızda bekleyen kararlar var ama siyasi baskılarla kararlar alınmıyor. 2018 yılından bu yana uzun süreli gözaltı başvuruları oluyor ve 6 yıldır orada bekliyorlar. Cevap veremiyor, neden yapamıyor? ‘Teröristleri korudun’ diyecekler. Demirtaş’la ilgili AİHM kararı var, tehdit altında oldukları için uygulamıyorlar. Anayasal düzen çöktü. Artık Anayasa Mahkemesine ihtiyacımız var mı, yok mu? Bunun son noktası ise anayasaya ihtiyacımız var mı yok mu tartışmasıdır. Demokrasi denilen şey denetim sistemine bağlıdır, denetim mekanizması sadece yargı ve yasama faaliyetlerinde değildir, eleştiri, protesto hakkı, özgür tartışma hakkı olmadan var olamaz. İstikrar kontrol mekanizmasının en önemli ayağı demokratik toplum düzeni ve halkın örgütlenme hakkıdır. Eleştirmek kadınların, gençlerin ve çalışanların hakkıdır. Anayasal rejimlere hukuk devleti denilebilmesi için düşünce ve ifade özgürlüğünün, protesto hakkının, örgütlenme hakkının, basın özgürlüğünün, sokağa çıkma özgürlüğünün ve STK’ların örgütlenme özgürlüğünün olması gerekir.
‘DARBE YAPMIŞLAR BİZİ CEZAEVİNE VE ÜLKEMİZİ KRİZİN İÇİNE GÖNDERDİLER’
Türkiye’de demokratik toplum sistemi diye bir şey yok. Darbe girişimini bahane ederek STK’lar kapatıldı, grevler yasaklandı, sokağa çıkılamıyor. Türkiye’nin üçüncü büyük parti binasının önünde dahi basın açıklaması yapılamıyor. Darbe yapıp bizi hapse attıkları 2016 yılından bu yana örgütlenme hakkını, basın özgürlüğünü ortadan kaldırdılar. Buna otoriter rejim denir. Bugün yaşadığımız krizlerin temeli bunlardır. Kadın meclislerimizin toplantıları, kadın kurumları ve kadın platformlarıyla toplantılarımız suç sayıldı. Kadınlar dışarı çıkmadan üzüntülerini nasıl ifade edecek? Meclis ve yargının durumu ortada. Yargı erkeklerle dolu ve bu ülkede parayı, sermayeyi erkekler kontrol ediyor. Bayanlar ne yapacak? Baba, koca, işveren, devlet, kadın evde ne yapacak? Mütevelli heyetinin yaptığı ilk iş kadın kurumlarını kapatmak oldu. TRT6’da kadınlara yönelik programda kadınlara yemek yaptırılıyor. Kadınlar bunu zaten evde yapıyor, bu kadınların gelişimi mi? Biz buna itiraz ediyoruz kardeşim. Kendimi temsil edeceğim, her yerde kadın olarak kendimi temsil edeceğim, kendi sözümü ortaya koyacağım, programımı ortaya koyacağım. Bunu durduramazsın. En fazla bizi hapse atabilirsiniz ama sözümüz sokakta olmaya devam edecek. Hanımları tebrik ediyorum, onlar bu rejime karşı sesini susturmadılar, biz de susturmadık, cezaevindeyiz diye sessiz kalmayacağız.
‘YERİNİZİ BİLİYORSUNUZ’
Partimizin tüm faaliyetleri suçlanıyor. Adamın biri yöneticiden çok kralcı ve ‘terörist faaliyetler’ diyor. Sen kimsin ki bunu yazıyorsun? Yerinizi bileceksiniz. Demokratik siyasete vurulan bu darbenin son noktası toplumu biat etmeye zorlamak, örgütsel sistemleri dağıtmak, ifade özgürlüğünü yok etmek, basın özgürlüğüne son vermektir. Televizyondaki haberlerin ciddiyeti ortadadır. Bir gazetecinin konuğu komutan olsa bile ona ‘sayın komutanım’ diyor ama ‘komutanım’ demiyor. Gazeteci rolü yapanlar dışarıda, doğruyu söyleyenler içeride. Bunun adı demokrasi olacak! Bu demokrasi değil, bu ülkede demokrasiyi yeniden inşa edeceğiz, örgütleyeceğiz, kadın meclislerimizi, platformlarımızı kuracağız. Bir araya geleceğiz, yürüyeceğiz, korkmayacağız, terör imparatorluğu kurmuşlar ama bu kaygıyı aşacağız, yıkacağız.
‘BUGÜN SESSİZ OLSUNLAR, YARIN KONUŞACAK ZEMİN BULAMAZLAR’
Niyet ve ifade özgürlüğümüzü elimizden alamazsınız, bunu hata olarak gösteremezsiniz. Biz iktidara göre düşünmediğimiz için bizi yargılayamazsınız. Bu terör imparatorluğunu yenmenin tek yolu; cesur olup bu zulme karşı çıkmaktır. Karşı çıkmayan toplumlarda ne olur? Almanya’da Hitler’den önce önemli bir hukuk tartışması başlıyor. Shimil, Hitler’e yakın ve diyor ki; ‘Seçimde en çok oyu alan, söylediği kanundur’ diyor. Şu anda Türkiye’de kurulmak istenen rejim budur. Kesler ayrıca diyor ki; ‘Çoğunluk öyle diyebilir ama kamuoyunu dinlememiz gerekiyor’ diyor. Bu anayasal rejim tartışmasıdır. Sonunda Kesler yüksek sesle itiraz etmeyince Şimil’in dileği gerçek olur ve Hitler Almanya’nın başına bela olur. Türkiye’de Anayasa ile Anayasa Mahkemesi arasındaki durum tam olarak budur. Türk toplumuna sesleniyorum; Bugün sessiz kalırsak yarın hakkında konuşmaya yer kalmaz. Bu komplo olaylarına sessiz kalırsak diğer komplolara karşı sesimizi çıkaramayacağız. Şimdi cesur olma zamanı, şimdi özgürlükleri koruma zamanı. Yarın çok geç olabilir. Ne yaparsak bugün yapmalıyız, hakikati örgütlemeli, demokratik haklarımızı yeniden kazanmalıyız.
‘KÜRTLER BU COĞRAFYANIN GERÇEKLERİDİR’
Savcı, mütalaasına göre ‘etnik terör’ü nitelendirdi ve ‘etnik terörün iki nedeni var’ dedi. Bunun Türkiye için, bizim için, Kürtler için doğru olup olmadığına savcı mı karar verecek? Savcı, Kürtlerin geçmiş bir geçmişinin olmadığını, birilerinin buna bahaneler uydurduğunu söylüyor. Bu görüşü yazıp bu yargılamayı sürdürenler şunu kabul ediyor; ‘PKK sebep değil sonuçtu, PKK diye bir örgüt ortaya çıktı, çatışma çıktı.’ Biz bunu yeterli niyet olarak yorumladık. Kürtlerin Kürdistan diye bir dili, Kürtçesi ve coğrafyası var. Kürt ve Kürdistan gerçeği var. Onlar bu toprakların kadim insanlarıdır. Kürtlerin ana dillerini ve kimliklerini kullanmadıkları bir gerçektir. Daha geçen gün Diyarbakır Milletvekilimiz Mehmet Kamaç, ‘Ben buradan Türkçe konuşuyorum ama annem anlamıyor’ dedi. Bir milletvekili seçilmiş, meclise gitmiş ama annesi ne dediğini anlamıyor. Bu senin için sorun değil mi? Kendinizi Kürtlerin yerine koyarsanız meclise gidersiniz ama anneniz, eşiniz, kardeşiniz, köylüleriniz sizi anlamaz. Dili bilmediği için haksızlık değil mi? Dolayısıyla bunlar sözde nedenler değil, gerçek nedenlerdir. Kürt halkının var olduğu, Kürdistan diye bir coğrafyanın olduğu, Kürtlerin bu coğrafyada yaşadığı, kadim bir halk olduğu ve bu ülkedeki sistemin onları tam anlamıyla kapsamadığı bir olay ve bir gerçektir. ana dillerini kullanma hakları yoktur.
‘KİRAYI CEPTEN ÇIKARMAK İSTİYORLAR’
Bizi hapiste tutup kârı cebe atmak istiyorlar. Sebeplerini konuşmamıza izin vermiyorlar, hep sonuçları konuşuyorlar. Bunları söyleyen herkese terörist denir. Diyarbakır’da karşıma aday olanlar televizyonlarda dolaşıp ‘onlar özerklik getiremez, biz getirebiliriz’ dediler. Bu onların gerçeği, halkın gerçekliğini görmediler. Bu sorunların hiçbiri demokratik siyasetin engellenmesiyle çözülemez. Ben burada siyasi görüşlerimi savunuyorum, erdemli bir hanımefendi olarak gerçekte ne düşündüğümü savunuyorum ve bu sizin komplo kanıtlarınızı kabul ettiğim anlamına gelmiyor. ‘Demokratik siyaset tıkanırsa ülkenin başı dertte’ sözü nasıl suç oluyor? Ülkenin başı dertte değil mi? Bütün engellemelere, saldırılara, cezalara, tutuklamalara, kayyım atamalarına rağmen 34 yıldır demokratik siyasette ısrar eden bir Kürt gerçeği var. Buna saygı gösterin, bunu bir hata olarak gösteremezsiniz. Bu bir tehdit değil, bir fırsattır. Bu şansın kıymetini bilmek lazım, bu ısrara saygı duymak lazım.
‘ERDOĞAN’IN BUGÜN YAPTIĞINDAN KİM ÖZÜR DİLEYECEK’
Bu ülkede “Kaç kez dağı boşalttık, tekrar doldu” diyen bir genelkurmay var. Komutanlar bunu defalarca söylediler: “Siz bize gidip savaş yapın, bitirin diyorsunuz, yapıyoruz ama neden siyasi olarak çözmüyorsunuz?” diyor. En radikalleri bile defalarca ‘Kürt sorunu silahlarla çözülmez, siyasi boyutunu çözün’ dedi. Hatta kimyasal silah kullanın, çevrilmemiş taş bırakmayın diyen Doğan Güreş bile işin siyasi boyutuna bakılmasını söyledi. Analiz sürecinde Meclis’te kurduğumuz komisyonda her konu tartışıldı, tartışıldı ama bu bir tercih. Bu gerçekleri yokmuş gibi göstermek, terörist olarak sunmak bir tercihti. Erdoğan, 2011 yılında Dersim’de yaşananlardan dolayı özür dileyerek Kemal Kılıçdaroğlu’ndan da özür dilemesini istemiş ve 7 değerli belgeyi açıklamıştı. Erdoğan, CHP ve Kılıçdaroğlu’na baskı yaparak siyasi çıkar elde etmek istiyordu. CHP’ye karşı sesini yükselterek ‘Kürtlere bu zulmü yaptınız’ diyen Erdoğan, aynı zulmü yapıyor. Yarın bir gün biri gelip sana bunları anlatacak, neden düşünmüyorsun? Kürt meselesini siyasi araç olarak kullanarak tırmandırdılar. Acaba bugün Erdoğan adına kim özür dileyecek?
‘KÜRT SORUNUNU 10 UNSURDA NASIL ÇÖZECEĞİMİZİ ORTAYA ÇIKARIYORUZ’
Barışı inşa etmek bir süreçtir, hemen olacak bir şey değil ama bir yerden başlayalım. Başlanacak yer demokrasinin önündeki engelleri kaldırmak ve komplo vakalarını ortadan kaldırmaktır. Samimi olduğumuz sürece çözemeyeceğimiz hiçbir şey yoktur. Kürt sorununun 10 unsurda nasıl çözüleceğini ortaya koyuyoruz ve bir irade var. 2015 yılındaki özyönetim sürecinde hepimiz çaba gösterdik. Eğer o sorunu çözmek isteselerdi bu sorun böyle devam etmezdi. Orada füzesi olan kimse yoktu. Eğer siyaset devreye girseydi ve hükümet bizimle müzakerelere gelseydi bu duruma son verebilirdik, bu şehirlerin yıkılmasına gerek yoktu. Bu komutanların darbeci olması tesadüf değil; bilerek ve isteyerek olayları tırmandırdılar. Biz bu ülkenin vatandaşı değil miyiz? ‘Vatandaş değilsin, örgütlenme hakkın yok, belediye başkanı olma, milletvekili olma hakkın yok’ de.
‘Hayatım yettiği sürece SURUÇ KATLİAMINI LANET EDECEĞİM’
7 yıldır ne zaman bir görüş ya da iddianame alsam aklıma hep Suruç Katliamı yürüyüşü geliyor. Bunu ne ahlaka, ne imana, ne dine, ne hukuka hiçbir yere sığdıramıyorum… Böylesine büyük bir katliamın ardından insanlar çıkıp bunu protesto ediyorlar. Yeterince protesto yapmadık, keşke daha fazlasını yapsaydık. Kobanê’de gençler çocuklara oyuncak götürüyor, bu çok temiz bir şey. IŞİD gibi bir barbar sürüsü gözünü oraya dikmiş, gelip katletmiş. Suruç’ta gençler katledildi, bu şu anlama geliyor; ‘Bu gençlerin şahsında bütün insanları katlediyorum’ dedi. Bu katliamlar, ‘Türkiye Cumhuriyeti’ni tehdit ediyorum, ya gelip benimle aynı fikirde olursunuz ya da insanları öldürürüm’ diyor. 7 yıldır aklıma geliyor çünkü ben de Diyarbakır’da böyle bir yürüyüşe katıldım. Evet katıldım, hücremdeki o gençleri anıyorum, anılarına saygı duyuyorum, yaşadığım sürece bu katliamı lanetleyeceğim. Bunu kimse benim önüme suç veya dava dosyası olarak getiremez.
‘EVET HDP’NİN PROPAGANDASIYIM’
Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Arslan’la ilgili “İdam sırasında söylediği halkların kardeşliği şimdi HDP’de yankılanıyor” paylaşımım suçlama konusu yapıldı. Bu iddialarla ilgili olarak TBMM’de defalarca özür konuşması yapıldı. Bunu getirip ‘örgüt propagandası’ yapmak ne demek? Bu insanlar idama gittiler, bunlar onların son sözleri, idam sırasında bu sözleri söylüyorlar, bu nasıl suçlama konusu olabilir? Ama en büyük sorunun ikinci cümlede olduğunu biliyorum. HDP’nin siyasi propagandasını yapıyorum ve destekliyorum. HDP halkın sloganını atan bir partidir. Bu bir hata mı?
‘ESAT OKTAY BENİ KORKUTMAZ’
‘Neden halkların kardeşliğini savundunuz? O halde sen bir teröristsin.’ Bu tür teröristler için canlar feda ediliyor. Tüm insani değerleri ortadan kaldıran bu suçlamalara karşı kendimi savunacak durumda olmak bana acı veriyor. Bu davalarda, cezaevlerinde, hücrelerde kardeşlik duygumuzun idam sehpasında olduğunu söylemek için Türkiye halkına sesleniyorum. Evet davada kardeşiz, bu dava bizim davamızdır. Bu zihniyetin arkasında darbecilerin mantığı, demokrasiyi katletme mantığı vardır. O zulmü ve işkenceyi Diyarbakır cezaevinde yaşadım. Bugün bu hücrelerle beni korkutmaya çalışanlar şunu bilsinler ki Esat Oktay beni korkutmadı. Bu ülkeyi o katil sürüsüne bırakmamamız için sosyalistlerin yanındayım.
‘ERDOĞAN BENİM ACIM ÜZERİNDEN OY ALMAYA ÇALIŞIYORDU’
Ben seçildikten sonra Meclis Başkanı olarak oturan dönemin Adalet Bakanı Bekir Bozdağ gelip beni ziyaret etti. Dosyayı müzeye dönüştürülmesi için Diyarbakır Cezaevi’ne teslim ettim, basına açıklama yaptık. Ben kendisine, Diyarbakır Cezaevi’nde yaşanan acıları hatırlatmak için değil, bir daha asla dememek için bir müze olması gerektiğini söyledim, o da benimle aynı fikirde olduğunu söyledi. Basına açıklamalarda bulunduktan sonra ayrıldı. Erdoğan o yıllarda ‘duvarlar konuşsa’ diye meydanlarda dolaşıyordu. Benim çektiğim acılar üzerinden oy almaya çalışıyordu, şimdi de yargılanmamı istiyor. Nasıl bir ülkede yaşıyoruz, neden her şey bu kadar karmaşık ve anlamsız? Şimdi kendileri bir şeyler yapmaya çalışıyorlar, umarım orada yaşanan acıların anısına bir şey yapılmadan müze çalışması tamamlanır. Bunların suç olarak buraya konulmasının tek sebebi Kenan Evren’in zihniyetinin bugün bu belgede yaşıyor olmasıdır.
‘HALKIMIZA SIRTIMIZI DÖNMEMELİYİZ’
Heyet olarak artık anlayabilirsiniz ki 3 yıldır burada kimse ses çıkarmadı, kimse siyasi görüşünü değiştirmedi. Burada herkes ne yaptığını çok iyi bildiğini, siyasetini yaptığını ve bunu kamuoyuna anlattığını söyledi. Çünkü biz halkın yanına gidip bunları söyledik, oy istedik ve halk bize temsil misyonunu verdi. Bize oy verenlere sırtımızı dönmeyeceğiz, o gün ne söylediysek bugün de aynısını söylüyoruz. Bağımsız Kürdistan deseydik bugün de aynısını söylerdik. Kimse siyasi düşüncesinden çekinmiyor, ayıptır, yoksa tarihe rezil oluruz, bu biz olamayız, bugün de halka söylediğimizi söyledik. İster hücrede olalım, ister siyasi rehine olalım, bunun hiçbir değeri yok, benim onurumun değeri var.
‘BU KOMPLOYU ORTAYA ÇIKARIYORUM’
DTK’nın faaliyetleri hata değil, Cemil Çiçek resmi davet göndererek ‘gelin mecliste çalışın’ dedi. Bir analiz süreci vardı, hepsi polisin yalan olarak yorumladığı, yasama dokunulmazlığını ihlal eden iftiralardan oluşuyordu. DTK, Kürt sorununun demokratik ve barışçıl yöntemlerle çözümü için en kapsamlı çabayı göstermiştir. DTK’da görev alsaydım bunu gururla savunurdum ama bunun ötesinde bir komploya evet demem. Ben hukuki bir savunma yapmıyorum, bu komployu ifşa ediyorum çünkü ortada suç yok. Rahmetli annemin derdi şu; Eğer doğru kalırsanız, hatalar sorun yaratacaktır. Bu savcı da derdini buldu. DTK, Kürt sorununu barışçıl ve demokratik yöntemlerle çözmek için kuruldu ve herkes oradaydı. Kamuya açık bir platformu terörize edemezsiniz.
‘BİZİ TUTUKLAMASALARDI, RAYLI SİSTEM DİYARBAKIR’DA HİZMETE AÇILACAKTI’
DTK’yı bahane ederek siyasi komplo kurdular. Halkın elindeki Diyarbakır Belediyesi’ni çetelerine teslim ettiler. Kayyımlar kentteki tüm sosyal hizmetleri eşitsiz ve adil hale getirerek taraftarların hizmetine sundu ve AKP’ye oy kazandırma aracı haline getirdi. Bunu ben söylemiyorum, Sayıştay raporu söylüyor. Yıllarca peşime müfettiş koydunuz, bir şey bulamadınız ama kayyumlarınıza bakın. Belediyenin kayıtlı kuruşunu tek bir kişiye veremezsiniz. Kayyım döneminde sosyal yardımların kimlere dağıtıldığına ilişkin DBB’de bir kayıt bulunmadığından soruşturma yapılmadı. Bu yüzden belediyeyi devraldılar, taraftarlarına takımlaşma fırsatı açtılar, özel sekreteri kadrolu yaptılar, taraftarlarını da kadrolu memur yaptılar. Sayıştay raporlarında minibüs ve taksi plakalarını ihalesiz satışa çıkardıkları ortaya çıktı. İplik Mahallesi’ni satışa çıkardılar. Kayyımların Diyarbakır’a yaptığı kötülüğün hesabı yok. Hafif raylı sistem projesini Osman Baydemir’in başkanlığı döneminde başlattılar, ben devraldıktan sonra revize ettik ve onaylandı. Solculuğumu haklı çıkararak gittim Dünya Bankası’ndan kredi istedim, krediyi aldım ve mecliste kararımızı verdik. Eğer beni tutuklamasalardı raylı sistem Diyarbakır’da hizmete girecekti. Önümüzde bir seçim daha var, inanıyorum ki hem Diyarbakır halkı hem de Türkiye halkı bu vurgunculardan hesap soracaktır. Halkın iradesini gasp edenlere en büyük cevabı halk verecektir. Buna tüm kalbimle inanıyorum.
‘YEREL DEMOKRASİ İÇİN ÖZERKLİK ÖNERİYORUZ’
Artık Türkiye’de yerel demokrasi diye bir şey kalmadı, yazıklar olsun. Yerel yönetimler daha önce hiç bu kadar güçsüz kalmamıştı. Kredi alma hakkı yok, kalkınma hakkı yok, her şeyi merkezi hükümete bağladılar. Hatta toplu ulaşımda fiyatları belirleme yetkisini bile merkezi hükümete atfettiler. Yerel yönetimlerin artık yasal düzenlemede herhangi bir hakkı kalmadı. Özerkliği savunurken, bunu sadece Kürtler ve etnik kimlik için değil, tüm Türkiye için yerel ve yerinden yönetime yönelik bir demokrasi formülü olarak önerdik. Kürt sorununun çözümüne de katkı sağlayacağını önerdik. Türkiye’yi güçlendirecek tek siyasi öneri budur. Özerkliğin devletin bölünmesiyle hiçbir ilgisi yoktur. Özerkliği uygulayan ve bölünmemiş ülkeler var. Neden yalan söylüyorsun? Sorununuzun demokrasi değil, tek yönetim olduğunu biliyoruz. Devleti yıkalım, demokratik özerklik içinde Kürdistan’ı kuralım diye bir şey yok. Türkiye bazı yerlerde özerkliği destekliyor, oradaki insanların etnik kökeni Türk olduğu için mi? Türklerin yönetime dahil olma hakları var mı, Kürtlerin yok mu? Kürtlere günah mı, Türklere caiz mi? Demokrasi, insan hakları ve yönetim herkesin hakkıdır. Bu kozmik bir haktır, insanlar bu hakkı yüzyıllardır mücadele ederek kazanmıştır. Bunu yalana, iftiraya dayalı bir suçlama haline getiremezsiniz.
‘ÖNERDİĞİMİZ ÖZERKLİK MODELİ MEŞRU, DEMOKRATİK VE TARİHİDİR’
Kürtler bu topraklarda zor zamanlarda hep dost oldular. Kürtlerin dilini, tarihini, coğrafyasını inkar etmeyin. Birlikte bir coğrafyanın kurulmasına saygı gösterin. Erdoğan bizzat özerklikten bahsediyordu. Ama bunun iktidara gelmeden önce olduğunu söyleyebiliriz. Erdoğan’ın 2002’de kamuoyuna verdiği söz ‘Reform yapmaya geldim’di. Reformcu olarak geldi ve diktatörlük ortaya çıktı. Nereden nereye! Bir ülkenin demokrasisi döngüsel olamaz, demokrasi sizin oyuncağınız değildir. Evinize oyuncak alırsınız, eski torunlarınızla oynarsınız ama bu ülkenin demokrasisiyle oynamazsınız. Önerdiğimiz demokratik özerklik modeli hukuki, demokratik, tarihsel nedenleri, sonuçları ve bağlamıyla son derece değerli bir siyasal analiz modelidir. Kimse bunu suçlama konusu yapmasın; yapıldığında bu ülkeye yapılmış kötü bir şey olur. Bugün kimse endişeyle demokratik özerklikten bahsedemez. Özerklik kelimesi başlı başına suç haline geldi, direniş ve örgütlenme kelimesi başlı başına suç haline geldi. Bu topraklarda özerklik tartışmasının iki yüz yıllık bir geçmişi var. “Bunu terörize edemezsiniz, bu ülkenin geleceği burada.”
Duruşma yarın saat 10.00’da Kışanak’ın beyanlarıyla devam edecek. (HABER MERKEZİ)